
Karun kadar zengin olmak?
Halk arasında bir kimsenin çok ama çoook zengin olduğunu ifade etmek için kullandığımız “Karun kadar zengin” olmak deyimi acaba gerçeği yansıtıyor mu? Karun gerçekten zengin biri miydi?
Baştan söyleyeyim bence bu iş biraz şaibeli!
Kroisos, Karun, Krezus gibi isimlerle bilenen kahramanımız M.Ö 6.yy’da 560-546 yılları arasında Lidya Krallığı yapmış bir kral. Şimdi bu adamlar parayı ilk icat eden millet zaten. Bu Karun 1 tane bile sikke bastırsa dünyanın en zengin kişi olacak şu durumda. Çünkü ondan başka kimsede sikke yok. Bir sikke daha bastırsa 2 sikkeyle servetini ikiye katlamış oluyor ki o yüzden zenginliği bana göre çok tartışmalı biri 🙂
Gerçeklere dönecek olursak, Lidya ülkesinin Başkenti Sardes, bu günkü Manisa Salihli’yi ve Sart çayını içine alır. Karun’un zenginliği de başkentin ismi de bu Sart çayından gelir.
Şarabın, kırların, doğanın, yabanıl yaşam ve ormanın tanrısı olan Dionysos, sarhoş bir satir’e (kulakları, burunları bacak ve kuyrukları bakımından bir keçiyi andıran yarı insan mitolojik varlık) yardım ettiği için Frig kralı Midas’ı ödüllendirir ve ona dokunduğu her şeyi altına dönüştürme özelliğini verir. Başlangıçta buna sevinen Midas, yediği yemek ve içtiği su bile altın olduğu için aç kalır, üstelik dokunduğu sevgili kızı altın bir heykele dönüşmüştür. Pişmanlıkla Dionysos’a yalvararak kendisini eski haline geri çevirmesi ister. Dionysos’un bunun için Sart çayının doğduğu yerde yani kaynağında yıkanması gerektiğini söyler. Midas tanrının buyruğunu yerine getirerek zenginlik hırsının vermiş olduğu bu beladan kurtulur ama Sart çayı o gün bugündür Tmolos dağından Sart ovasına altın tanecikleri taşır.
Karun, Sart çayı kenarlarına kurdurduğu altın ayrıştırma atölyeleriyle tonlarca alüvyal altını işlemiş ve ülkesini devrinin en zengin ülkesi yapmıştır. (Günümüze hiçbir şey bırakmamış 😊) Zenginlik beraberinde askeri ve ekonomik güç, sanat ve teknolojik gelişmeyi getirmiş Lidya, son kral Karun zamanında, adeta aydınlanmanın yaşandığı refah içinde bir ülke olmuştur. Hani şu dünyanın yedi harikasından biri sayılan Artemis Tapınağı var ya onu da yaptıran Karun’dur (yaa yaa)
Gel gelelim bizim Karun dediğimiz anne babasının Kroisos diye seslendiği bu kişi, dünyanın en mutlu kişisi olduğunu savunur ve bununla övünür. Gücü ve zenginliği nedeniyle, gezginlerin ve filozofların uğrak yeri olan Sardes’e günün birinde, M.Ö 640-559’da yaşamış, Atinalı hukukçu, şair ve filozof olan, eski çağın yedi bilgesinden biri kabul edilen Solon gelir (diğer altısını sayında göreyim 😊hadi ben sayayım, belki kim milyoner olmak ister de sorarlar da çağrışım yapar: Miletli Thales, Lindoslu Cleobulos, Atinalı Solon, Spartalı Chilon, Prieneli Bias, Korinthli Periander, Midillili Pittacus)
Solon deyince kimse adını bilmez ama veciz sözleri hala daha günümüzde kullanılan bir kişiliktir. Kanunlar örümcek ağlarına benzer: Güçsüz ve hafif şeyler ona yakalanır, daha ağır ve güçlü olanlar ise onu delip geçer sözü herkese tanıdık gelecektir.
Karun, Solon’u sarayında misafir eder, hazinelerini gezdirir sonra da ona -Sence dünyanın en mutlu kişisi kimdir? diye sorar. Atinalı Tellos, cevabını alınca şaşırır. Niye diye sorar ama ben burada konudan uzaklaşmamak için uzun uzun aralarındaki konuşmayı anlatmayacağım merak edenler Herodot’tan okuyabilirler.
İstediği cevabı alamayan Karun, -Peki sence dünyanın ikinci en mutlu kişisi kimdir? der. Solon, Kleobis ve Biton’dur der. Ve neden böyle olduğunu anlatmaya başlar. Aslında Karun’a anlatmak istediği ana fikir, mutlu bir şekilde ölene kadar kendi hayatın için mutlu ifadesini kullanmanın yanlış olduğudur. Şimdiye kadar talihliydim de mutlu olarak ölmeden mutlu bir hayat sürdüm diyemezsin der. Karun çok bozulur ve Solon’u kovar.
Gel zaman git zaman Pers kralı II. Kiros yani bizim tarihteki adıyla Büyük Keyhüsrev, Medleri de yenerek imparatorluk sınırlarını genişletmektedir. Karun bu genişlemeye bir dur demek gerektiğini düşünür. Kâhinlere, Perslerle savaşa girse ne olacağını sorar. Büyük bir imparatorluğun yıkılacağı cevabını alınca, ordusunu toplayıp perslere karşı savaşmak için yola koyulur. Bu günkü Yozgat civarında iki ordu karşılaşır her iki tarafta ağır kayıplar verir. Karun başkenti Sardes’e çekilir. Keyhüsrev başkenti kuşatır ve 14. günde şehir düşer. Keyhüsrev odunları yığdırarak Karun’u üstüne zincirletir. Ateşi tutuşturmak için emir bekleyen askerleri görünce Karun’un aklına Solon’un sözleri gelir. “Hiçbir canlı mutlu değildir, her şeyin sonuna bakmak gerekir”. -Ah Solon, -Vah Salon diye feryat etmeye başlar. Askerler durumu Keyhüsrev iletirler, durum dikkatini çektiğinden Karun’un yanına gelip niye Solon diye bağırdığını sorar. Aldığı cevap hoşuna gider ve zincirlerini çözdürüp yanına oturtur. Beraber kentin yakılıp yıkılmasını yağma edilmesini izlerler. Karun, Keyhüsreve dönerek
“-Yağma ettikleri benim kentim, benim varlığım değil artık; yağma edip alıp götürdüklerinin hepsi senin malın.” der. Bu cevaptan da hoşlanan Keyhüsrev Lidya devletini ortadan kaldırmasına rağmen Karun’un hayatının sonuna kadar onu müşaviri olarak tutar.
Lidya devleti o gün yıkılırken ondan geriye günümüze Gediz ovasından Uşağ’a kadar binlerce mezar tepeciği yani içinde değerli eşyalarıyla gömülmüş binlerce zengin Lidyalının tümülüsü kaldı. Bu tümülüslerden kaçak kazılar sonucunda çıkartılan eserler Karun zamanında üretildikleri için Karun hazineleri olarak bilinir. 1965-66 ve 68 yıllarında Toptepe, İkiztepe, Aktepe tümülüslerinden soygunlarla kaçırılarak New York Metropolitan müzesine satılan 450 parçalık eser 40 milyon dolar ve 6 yıl süren bir dava süreci sonunda 1993‘te geri alındı. Bu arada koleksiyonun en değerli parçası 269 milyon dolar değer biçilen denizatı broşunun Türkiye teslim edildikten sonra korunamayıp sahtesiyle değiştirildiği ortaya çıktı.

Metropolitan Müzesi’nden aldığımız eserleri geçen yıl 734 kişi ziyaret etti. Bu sayı Metropolitan Müzesi’ndeki 1 günlük ziyaretçi sayısından az. Ayrıca Uşak Valiliği’nin bastırdığı afişte Yonca Ağızlı Gümüş Sürahideki erkek figürünün cinsel organı bir çarpıyla kapatılarak sansürlemesi zamanında kamuoyunu meşgul etmişti. Ey gidi Kroisos kendi gitti adı kaldı yadigâr.

Ha bu arada Kroisos şöyle dermiş. Kroyum ama para bende 🙂